Çocuğun başarısı veya başarısızlığında herkese pay düşüyor

Sağlık (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 01.06.2018 - 11:32, Güncelleme: 25.08.2022 - 16:35
 

Çocuğun başarısı veya başarısızlığında herkese pay düşüyor

Isparta Şehir Hastanesi Çocuk-Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Emel Özen, sınav ve karne dönemi ile sonrasında ailelerin yapması gerekenlere dikkati çekerek, “Karnede çocuğun ismi yazsa da, aslında o; ailenin, okulun, öğretmenlerin, eğitim sisteminin ve çocuğun karnesidir” dedi. Türkiye genelinde 8.sınıfta öğrenim gören öğrenciler için geri sayım başladı. Akademik başarısı yüksek liselere girmek isteyenlerin sınavı Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından 2 Haziran Cumartesi günü yapılacak. Özellikle sınav ve karne dönemlerinde çocuk ve gençlerin kaygı düzeyinin normal seviyede olması gerektiğini belirten Isparta Şehir Hastanesi Çocuk - Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Emel Özen, çocuğun aldığı karne veya sınav sonucunun yalnızca bir kişiye değil bütüne ait olduğunu dile getirdi. Uzman Dr. Emel Özen, “Karnede çocuğun ismi yazsa da, aslında o; ailenin, okulun, öğretmenlerin, eğitim sisteminin ve çocuğun karnesidir. O yüzden bütüncül bir bakış açısıyla karnelere bakıp, herkesin yıl sonunda bir öz eleştiri yapması gerekiyor” dedi.   “Çok fazla olan sınav kaygısı, bilgi düzeyine güveni de azaltabiliyor” Liselere ve üniversitelere giriş konularında sınav döneminde bulunulduğunu dile getiren Uz.Dr. Emel Özen, “Bu süreçte sınavlarda gösterilecek başarının, ilerideki eğitim, meslek hayatı ve yaşam koşulları için önemli olduğu her yerde tekrar tekrar anlatılıyor. Bu da ister istemez çocukların sınavla ilgili endişelerinin çok daha fazla olmasına neden oluyor. Aslında sınav kaygısı belli bir yere kadar normal, beklenilen bir şey ve uyumlu olması gerekiyor. Çünkü, bir başarıyı elde edebilmek için biraz kaygımızın olması çok normal. Yeterli motivasyonun olması gibi şeyler, bunların hepsi başarıya götürecek olan şeylerden bazıları. Ama çok fazla olan sınav kaygısı ise, durumdan orantısız, çok daha fazla düzeyde olan rahatsız edici ve kişinin kendi performansını göstermesini engelleyecek düzeyde olan ve bilgi düzeyine de güvenini azaltan bir hal alabiliyor. Bunların nedeni ise daha çok çocuğun performansına güvenememe, ‘Başarısız olacağım’ gibi önceki yaşadığı başarısızlıkları genellemesi ya da her konuda mükemmeli isteme gibi durumlarda sınav kaygısı olabiliyor. Bu sınav kaygısı aslında daha çok bizim o ana yüklediğimiz anlamla ilişkilidir. Eğer bir genç ya da bir çocuk, ‘Eğer bu sınavda başarılı olamazsam benim hayatım biter, hayatım çok kötü olur’ diye düşünürse, tabii ki o sınavda yeterli performansı gösteremeyecektir. O yüzden öncelikle sınava yüklediğimiz anlam çok önemli. Burada da hem eğiticilere, özellikle aileye çok büyük görev düşüyor. Çocuğun çalışmalarına inanmak, desteklemek, eğer başarısızlık ve sınav notlarında düşme gibi durumlarda bunun ilgili sorunun ne olduğu konusunda çocukla konuşmak, çözüm önerileri bulmak, bunlar için de iletişime geçmek, gerekirse uzman ve profesyonellerden yardım almak çok önemli” diye konuştu.   ‘Ben başarısızım’ gibi kendine hep olumsuz etiketlemeler, farklı olumsuzluklar doğurabiliyor “Özellikle çocuk psikiyatristi olarak bize genellikle ‘Kaygı bozukluğu, dikkat eksikliği ve öğrenme güçlükleri’ nedeniyle yardım almak için başvuruyorlar” diyerek açıklamalarını sürdüren Uz.Dr. Özen, “Bu bozukluğu olan çocuklarda zamanında gerekli önlemler alınırsa, önemli düzeyde toparlamalar görebiliyoruz” dedi. Uz.Dr. Özen, şöyle devam etti; “Özellikle ilköğretim düzeyinde başlayan, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu ya da yaygın anksiyete bozukluğu, bizim çoğunlukla gördüğümüz akademik düzeyde başarıyı da etkileyen bozukluklardan bazıları. Yine bunun gibi depresyonda, odaklanmalarda güçlüklerin olması da akademik performansı etkiliyor. Bunlara ek olarak, özgün öğrenme güçlüğü de bizim sık karşılaştığımız bozukluklardan bir tanesi. Genellikle tek bir psikiyatrik bozuklukta görmüyoruz. Tedavi edilmediğinde, gerekli danışmanlık ve önlemler alınmadığında çocuğun ‘Ben başarısızım’ gibi kendine hep olumsuz etiketlemeler yapması, sonrasında depresyon, diğer sınavlarda yine kaygı bozukluğu. Okula motivasyonun azalması, ilerleyen dönemlerde okul reddi, davranış bozukluğu gibi ilerleyen süreçler de görebiliyoruz. Bu da tabi durumu daha da güçleştiriyor ve tedaviyi daha da dirençli hale getirebiliyor.”   “Karnede çocuğun ismi yazsa da, aslında o; ailenin, okulun, öğretmenlerin, eğitim sisteminin ve çocuğun karnesidir” Genellikle aileler tarafından, ders çalışmak ve başarının hep çocuğa yüklenen görevler olduğuna dikkat çeken Uz.Dr. Özen, “Önce ailelerin bu süreçte kendilerini değerlendirmesi gerekiyor. Bu çocuklara ders çalışma alışkanlığı kazandırabilmek ve sorumluluk verebilmek için ailelerin yeterli bir eğitim yapıp, yapmadığına bakmak gerekiyor. Çünkü, ders çalışmak çocukların sorumluluğu ama sorumluluk bilincinin çocuklara verilip verilmediği çok önemli. Diyelim ki; yarıyıl ve yılsonunda karne başarısız geldiğinde hangi alanlarda sorun var, bunlarla ilgili bir çözüm planı düşünüldü mü? Diyelim ki, bir alanda veya derste, matematikte zorlanılıyor. Bununla ilgili neden zorlanıldığı, okulla ilgili problem olup olmadığı, okuldaki yönetici ve öğretmenlerle konuşuldu mu? Öğretmen elinden geleni yaptı mı? Daha iyi olması isteniyorsa, bir özel ders veya etüt merkezinden destek alındı mı? Bunların detaylı bir şekilde kendi içerisinde düşünülüp, kararlaştırılması gerekiyor. Çocukların derslerindeki başarısızlık ya da karnedeki zayıflar, onların tamamen her şeyde başarısız olduğunu göstermiyor. O yüzden önce çocuğu çok iyi tanımak gerekiyor. ‘Hangi konularda başarılı, hangi konularda biraz eksikleri var, bunları tamamlamak için neler yapılabilir, başarılı olduğu kısımlar nasıl güçlendirilebilir’ bunlarla ilgili çalışma yapmak gerekiyor. Ailelerin özellikle bu konuda daha ılımlı olmaları gerekiyor. Özellikle ‘Sen çalışmıyorsun, tembelsin’ gibi suçlamalar, çocuğun motivasyon ve ders çalışma isteğini azaltarak, daha da dersten soğumasına sebep olacaktır. Yani karnede çocuğun ismi yazsa da, aslında o ailenin, okulun, öğretmenlerin, eğitim sisteminin ve çocuğun karnesidir. O yüzden bütüncül bir bakış açısıyla karnelere bakıp, herkesin yıl sonunda bir öz eleştiri yapması gerekiyor” şeklinde konuştu.   “Hiç bir şey için çok geç değildir” Karnedeki başarısızlık ya da beklentinin altındaki başarının aileleri üzebildiğini, ancak bir problem var varsa, onun tespit edilerek çözülmesi gerektiğine değinen Özen, “Hiç bir şey için çok geç değildir. Yaz tatili ve sonraki yıllar var. Her zaman için sorunu çözüp, yeni adımlar atmak için her zaman vakit olacaktır. Ama ‘Sen tembelsin, sen kötüsün, ben seni sevmiyorum, benim için değersizsin’ gibi şeylerle çocuğu suçlamak, maalesef bunların hepsi çocuğun dünyaya bakış açısını ve kendiyle ilgili algısını bozacağı için, kendine zarar verecek davranışlara kadar gidebiliyor. Haberlerde duyuyoruz, bu durumlar intihar etme girişimlerine kadar neden olan davranışlara yol açabiliyor. O yüzden tamamen çocuğu suçlamadan oturup, ‘Evet bir problem var, bununla ilgili neler yapabiliriz’i, güzel bir plan ve program ayarlayıp, gerekirse uzman veya profesyonellerden gerekli yardımın alınması gerekiyor ki, hem problem çözülsün, hem de aile ve çocuk çok daha rahat etsin” ifadelerini kullandı.   “Daha gerçekçi düşünceler çocukları rahatlatacaktır” Özen, özellikle bilgi ve başarı düzeyi yüksek olan çocuk ve gençlerin de, sınavdayken yüklendiği olumsuz duygu ve düşüncelerin, onları başarısızlığa sürükleyebildiğine işaret ederek, bu durumun çarpıntı, nefes darlığı, terleme ve titreme gibi şekillerde ortaya çıkabildiğini, kaygı düzeyinin daha da artabileceğine vurgu yaptı. Sınava girecek çocuk ve gençlerin evlerinde ve okulda ‘Rol play’ yapmaları gerektiğini ileten Özen, “Bu süreçte çocuk ve gençler, daha önceden bu duruma düşmemek adına, bir soruda takıldım; ne yapmam gerekli gibi kendilerine sınav stratejisi oluşturmalılar. Stres durumları için nefes ve gevşeme egzersizleri yapabilirler. Bunları internetten de kolaylıkla öğrenebilirler. Genel olarak, o andaki ‘Benim hiçbir soruda takılmamam gerekiyor’ gibi hatalı düşünceler yerine, kendileri için ‘Evet, bazı sorularda takılabilirim ama bu soruları geçip, diğere sorulara geçebilirim. Çünkü, benim her yaptığım soru, beni biraz daha öne taşır, benim için daha iyi olur’ şeklindeki alternatif düşünceler geliştirmeliler. Bu ve bunun gibi daha gerçekçi düşünceler oluşturmak, çocukları büyük ölçüde rahatlatacaktır, eğer bütün bunları yapamıyorlarsa bir uzmana danışmaları ve yardım almaları önerilir” ifadelerine yer verdi.  

Isparta Şehir Hastanesi Çocuk-Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Emel Özen, sınav ve karne dönemi ile sonrasında ailelerin yapması gerekenlere dikkati çekerek, “Karnede çocuğun ismi yazsa da, aslında o; ailenin, okulun, öğretmenlerin, eğitim sisteminin ve çocuğun karnesidir” dedi.

Türkiye genelinde 8.sınıfta öğrenim gören öğrenciler için geri sayım başladı. Akademik başarısı yüksek liselere girmek isteyenlerin sınavı Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından 2 Haziran Cumartesi günü yapılacak.

Özellikle sınav ve karne dönemlerinde çocuk ve gençlerin kaygı düzeyinin normal seviyede olması gerektiğini belirten Isparta Şehir Hastanesi Çocuk - Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Emel Özen, çocuğun aldığı karne veya sınav sonucunun yalnızca bir kişiye değil bütüne ait olduğunu dile getirdi.

Uzman Dr. Emel Özen, “Karnede çocuğun ismi yazsa da, aslında o; ailenin, okulun, öğretmenlerin, eğitim sisteminin ve çocuğun karnesidir. O yüzden bütüncül bir bakış açısıyla karnelere bakıp, herkesin yıl sonunda bir öz eleştiri yapması gerekiyor” dedi.

 

“Çok fazla olan sınav kaygısı, bilgi düzeyine güveni de azaltabiliyor”

Liselere ve üniversitelere giriş konularında sınav döneminde bulunulduğunu dile getiren Uz.Dr. Emel Özen, “Bu süreçte sınavlarda gösterilecek başarının, ilerideki eğitim, meslek hayatı ve yaşam koşulları için önemli olduğu her yerde tekrar tekrar anlatılıyor. Bu da ister istemez çocukların sınavla ilgili endişelerinin çok daha fazla olmasına neden oluyor. Aslında sınav kaygısı belli bir yere kadar normal, beklenilen bir şey ve uyumlu olması gerekiyor. Çünkü, bir başarıyı elde edebilmek için biraz kaygımızın olması çok normal. Yeterli motivasyonun olması gibi şeyler, bunların hepsi başarıya götürecek olan şeylerden bazıları. Ama çok fazla olan sınav kaygısı ise, durumdan orantısız, çok daha fazla düzeyde olan rahatsız edici ve kişinin kendi performansını göstermesini engelleyecek düzeyde olan ve bilgi düzeyine de güvenini azaltan bir hal alabiliyor. Bunların nedeni ise daha çok çocuğun performansına güvenememe, ‘Başarısız olacağım’ gibi önceki yaşadığı başarısızlıkları genellemesi ya da her konuda mükemmeli isteme gibi durumlarda sınav kaygısı olabiliyor. Bu sınav kaygısı aslında daha çok bizim o ana yüklediğimiz anlamla ilişkilidir. Eğer bir genç ya da bir çocuk, ‘Eğer bu sınavda başarılı olamazsam benim hayatım biter, hayatım çok kötü olur’ diye düşünürse, tabii ki o sınavda yeterli performansı gösteremeyecektir. O yüzden öncelikle sınava yüklediğimiz anlam çok önemli. Burada da hem eğiticilere, özellikle aileye çok büyük görev düşüyor. Çocuğun çalışmalarına inanmak, desteklemek, eğer başarısızlık ve sınav notlarında düşme gibi durumlarda bunun ilgili sorunun ne olduğu konusunda çocukla konuşmak, çözüm önerileri bulmak, bunlar için de iletişime geçmek, gerekirse uzman ve profesyonellerden yardım almak çok önemli” diye konuştu.

 

‘Ben başarısızım’ gibi kendine hep olumsuz etiketlemeler, farklı olumsuzluklar doğurabiliyor

“Özellikle çocuk psikiyatristi olarak bize genellikle ‘Kaygı bozukluğu, dikkat eksikliği ve öğrenme güçlükleri’ nedeniyle yardım almak için başvuruyorlar” diyerek açıklamalarını sürdüren Uz.Dr. Özen, “Bu bozukluğu olan çocuklarda zamanında gerekli önlemler alınırsa, önemli düzeyde toparlamalar görebiliyoruz” dedi.

Uz.Dr. Özen, şöyle devam etti; “Özellikle ilköğretim düzeyinde başlayan, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu ya da yaygın anksiyete bozukluğu, bizim çoğunlukla gördüğümüz akademik düzeyde başarıyı da etkileyen bozukluklardan bazıları. Yine bunun gibi depresyonda, odaklanmalarda güçlüklerin olması da akademik performansı etkiliyor. Bunlara ek olarak, özgün öğrenme güçlüğü de bizim sık karşılaştığımız bozukluklardan bir tanesi.

Genellikle tek bir psikiyatrik bozuklukta görmüyoruz. Tedavi edilmediğinde, gerekli danışmanlık ve önlemler alınmadığında çocuğun ‘Ben başarısızım’ gibi kendine hep olumsuz etiketlemeler yapması, sonrasında depresyon, diğer sınavlarda yine kaygı bozukluğu. Okula motivasyonun azalması, ilerleyen dönemlerde okul reddi, davranış bozukluğu gibi ilerleyen süreçler de görebiliyoruz. Bu da tabi durumu daha da güçleştiriyor ve tedaviyi daha da dirençli hale getirebiliyor.”

 

“Karnede çocuğun ismi yazsa da, aslında o; ailenin, okulun, öğretmenlerin, eğitim sisteminin ve çocuğun karnesidir”

Genellikle aileler tarafından, ders çalışmak ve başarının hep çocuğa yüklenen görevler olduğuna dikkat çeken Uz.Dr. Özen, “Önce ailelerin bu süreçte kendilerini değerlendirmesi gerekiyor. Bu çocuklara ders çalışma alışkanlığı kazandırabilmek ve sorumluluk verebilmek için ailelerin yeterli bir eğitim yapıp, yapmadığına bakmak gerekiyor. Çünkü, ders çalışmak çocukların sorumluluğu ama sorumluluk bilincinin çocuklara verilip verilmediği çok önemli. Diyelim ki; yarıyıl ve yılsonunda karne başarısız geldiğinde hangi alanlarda sorun var, bunlarla ilgili bir çözüm planı düşünüldü mü? Diyelim ki, bir alanda veya derste, matematikte zorlanılıyor. Bununla ilgili neden zorlanıldığı, okulla ilgili problem olup olmadığı, okuldaki yönetici ve öğretmenlerle konuşuldu mu? Öğretmen elinden geleni yaptı mı? Daha iyi olması isteniyorsa, bir özel ders veya etüt merkezinden destek alındı mı? Bunların detaylı bir şekilde kendi içerisinde düşünülüp, kararlaştırılması gerekiyor. Çocukların derslerindeki başarısızlık ya da karnedeki zayıflar, onların tamamen her şeyde başarısız olduğunu göstermiyor. O yüzden önce çocuğu çok iyi tanımak gerekiyor. ‘Hangi konularda başarılı, hangi konularda biraz eksikleri var, bunları tamamlamak için neler yapılabilir, başarılı olduğu kısımlar nasıl güçlendirilebilir’ bunlarla ilgili çalışma yapmak gerekiyor. Ailelerin özellikle bu konuda daha ılımlı olmaları gerekiyor. Özellikle ‘Sen çalışmıyorsun, tembelsin’ gibi suçlamalar, çocuğun motivasyon ve ders çalışma isteğini azaltarak, daha da dersten soğumasına sebep olacaktır. Yani karnede çocuğun ismi yazsa da, aslında o ailenin, okulun, öğretmenlerin, eğitim sisteminin ve çocuğun karnesidir. O yüzden bütüncül bir bakış açısıyla karnelere bakıp, herkesin yıl sonunda bir öz eleştiri yapması gerekiyor” şeklinde konuştu.

 

“Hiç bir şey için çok geç değildir”

Karnedeki başarısızlık ya da beklentinin altındaki başarının aileleri üzebildiğini, ancak bir problem var varsa, onun tespit edilerek çözülmesi gerektiğine değinen Özen, “Hiç bir şey için çok geç değildir. Yaz tatili ve sonraki yıllar var. Her zaman için sorunu çözüp, yeni adımlar atmak için her zaman vakit olacaktır. Ama ‘Sen tembelsin, sen kötüsün, ben seni sevmiyorum, benim için değersizsin’ gibi şeylerle çocuğu suçlamak, maalesef bunların hepsi çocuğun dünyaya bakış açısını ve kendiyle ilgili algısını bozacağı için, kendine zarar verecek davranışlara kadar gidebiliyor. Haberlerde duyuyoruz, bu durumlar intihar etme girişimlerine kadar neden olan davranışlara yol açabiliyor. O yüzden tamamen çocuğu suçlamadan oturup, ‘Evet bir problem var, bununla ilgili neler yapabiliriz’i, güzel bir plan ve program ayarlayıp, gerekirse uzman veya profesyonellerden gerekli yardımın alınması gerekiyor ki, hem problem çözülsün, hem de aile ve çocuk çok daha rahat etsin” ifadelerini kullandı.

 

“Daha gerçekçi düşünceler çocukları rahatlatacaktır”

Özen, özellikle bilgi ve başarı düzeyi yüksek olan çocuk ve gençlerin de, sınavdayken yüklendiği olumsuz duygu ve düşüncelerin, onları başarısızlığa sürükleyebildiğine işaret ederek, bu durumun çarpıntı, nefes darlığı, terleme ve titreme gibi şekillerde ortaya çıkabildiğini, kaygı düzeyinin daha da artabileceğine vurgu yaptı.

Sınava girecek çocuk ve gençlerin evlerinde ve okulda ‘Rol play’ yapmaları gerektiğini ileten Özen, “Bu süreçte çocuk ve gençler, daha önceden bu duruma düşmemek adına, bir soruda takıldım; ne yapmam gerekli gibi kendilerine sınav stratejisi oluşturmalılar. Stres durumları için nefes ve gevşeme egzersizleri yapabilirler. Bunları internetten de kolaylıkla öğrenebilirler. Genel olarak, o andaki ‘Benim hiçbir soruda takılmamam gerekiyor’ gibi hatalı düşünceler yerine, kendileri için ‘Evet, bazı sorularda takılabilirim ama bu soruları geçip, diğere sorulara geçebilirim. Çünkü, benim her yaptığım soru, beni biraz daha öne taşır, benim için daha iyi olur’ şeklindeki alternatif düşünceler geliştirmeliler. Bu ve bunun gibi daha gerçekçi düşünceler oluşturmak, çocukları büyük ölçüde rahatlatacaktır, eğer bütün bunları yapamıyorlarsa bir uzmana danışmaları ve yardım almaları önerilir” ifadelerine yer verdi.

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve bakayrinti.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.