ANTALYA İL MÜFTÜLÜĞÜ SEMİNER VERDİ.

Kültür (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 23.12.2013 - 11:29, Güncelleme: 25.08.2022 - 16:34
 

ANTALYA İL MÜFTÜLÜĞÜ SEMİNER VERDİ.

ANTALYA İL MÜFTÜLÜĞÜ DİN GÖREVLİLERİNE SEMİNER VERDİ.
Antalya İl Müftülüğü din görevlilerine "Şehir, Dini Hayat Ve Din Görevliliği" konusunda seminer verdi. Sunumunu İl Müftü yardımcısı Mustafa Aydın’ın yaptığı seminerde konuşan İl Müftüsü Ahmet Çelik, “Bugün hizmet çeşitliliği ortaya çıkmıştır. 20, 30 sene önceki yöntemlerle bu hizmeti götüremeyiz. Bilgi ve teknoloji çağında yaşıyoruz. Algılar değişti. Dolayısıyle biz bugün ‘Ben nasıl hizmet üretebilirim/’, ‘Ailelere, çocuklara ve gençlere nasıl yardımcı olabilirim/’ bunun düşüncesi içerisinde olmamız gerekiyor” dedi.Seminerin konuşmacısı Diyanet İşleri Başkanlığı Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü Uzmanı Ahmet Çekin din görevliliğinin bir meslek dalı olduğu vurgulayarak, “Meslek seçimine çeşitli faktörler etki etmektedir. Bunlardan birisi, belki de en önemlisi, 10 yıl üzeri din hizmeti olan Başkanlık personelinin çoğunun ailelerin tercihi ile din hizmetine yöneldiklerini söyleyebiliriz. 1997 yılından sonra mesleğe yönelenlerde ise sistemden kaynaklanan bir zorunluluk olduğu görülmektedir” dedi.Gözlemlerine göre din hizmetleri sınıfında çalışan personelin büyük çoğunluğunun köyde doğduğunu, ilkokulu köyde okuduğunu ve sonra ise 70'li yıllarda imam hatip okullarında okumuş kimselerden oluştuğunu belirten Çekin, “Bu süreç; henüz Türkiye'de toplumun yarıdan fazlasının köyde yaşadığı, köyler ile şehirlerarasında ulaşım imkanlarının kısıtlı olduğu, telefon, televizyon, bilgisayar, elektrikli ev aletleri gibi teknik imkanların bulunmadığı ve köylünün şehir ve şehir hayatı hakkında henüz yeterli bilgi ve malumata sahip olmadığı bir dönemdir” diye konuştu.“Bugünkü şartlar itibarıyla, anne ve babalarımızın bizim için belirlediği veya hayal ettiği hedeflerin gerçekleşmiş olduğunu görebilmekteyiz” diyen Çekin sözlerine şöyle devam etti:”Yani onların evlatları olarak bizler hem bir maaşa sahibiz, hem emeklilik hakkımız var, hem sağlık hizmetlerinden istifade ediyoruz, bir de namazımızı cemaatle eda ederek dini mükellefiyetlerimizden en önemlilerinden birisini yerine getiriyoruz. Ancak yaşadığımız hayat şartları, toplumsal beklentiler, toplumun geçirdiği değişimler bakımından biz din görevlileri için anne babalarımızın kendi zihinsel ve toplumsal dünyalarında çerçevesini belirledikleri bu ufuk çizgisiyle iktifa edebilir miyiz? Bu çizgiyle zamanın ruhunu yakalayabilir miyiz? Maaş almamız ve diğer haklara sahip olmamız bizi hayatta mutlu edecek yeterli güdüler midir? Bizi yetiştiren, bize eğitim imkânı sağlayan, burs veren, yatılı okutan, yurt dışına gönderen, hacca gönderen ve daha birçok imkan sunan mensubu bulunduğumuz Diyanet kurumuna karşı, topluma karşı ve kendisini doğru bir şekilde anlama, yaşama ve diğer insanlara da tebliğ etme sorumluluğu taşıdığımız dinimize karşı görevimizi layıkı veçhile yerine getirebiliyor muyuz? Bu soruyu sormak ve bunun cevabı üzerinde kafa yormak bugün boynumuzun borcu olarak orta yerde durmaktadır.”Bugün anne ve babaların kendilerini din hizmeti mesleğine yönlendirirken gözettikleri ana amacın gerçekleştiğinin açık olduğunu da sözlerine ekleyen Çekin, “Tarihsel süreç açısından bir kıyaslama yaparsak Başkanlık mensupları ve din görevlileri olarak yakın ve uzak tarihimizde bu mesleği yapan geçmişe göre çok daha iyi maddi koşullara sahip olduğumuz ortadadır. Hatta meslekte kıdemlilerimiz tarafından daha iyi anlaşılacağı üzere, din hizmetine talip olurken beklediğimiz hayat standartlarını bugün büyük oranda aşmış bir durumdayız. Elimizde bir araştırma sonucu olmamasına rağmen, gözlemlerimize dayanarak söyleyebiliriz ki, din hizmeti yapanlarımızın önemli bir kısmı bugün, modern ve müreffeh bir hayatın en temel enstrümanları arasında sayılan ev, araba, bilgisayar yanı sıra, sağlık ve eğitim imkânlarına sahiptir. Bunlar uzak değil 25 sene öncesinde sadece bir hayaldi. Bugün bu imkanlara sahip bulunmaktayız. Bu imkanlara karşılık, bugün sadece resmi görevimizle yetinebilmek bize büyük bir vebal yüklemektedir. Çünkü hademe-i hayrat olarak bugün çok daha fazlasını yapmak mecburiyeti ile karşı karşıya olduğumuzu düşünmekteyim” şeklinde konuştu.Bugün namazını kıldırıp maaşını alan bir imam-hatibin, mihrabın imamı olduğunu ifade eden Çekin, sözlerini şöyle sürdürdü:”Eğer bu imam camiye gelen cemaate ilgi gösterir, onlarla hasbihal eder, yapabileceği yardımları onlardan esirgemezse, hastalıklarında, mutlu günlerinde ve diğer zamanlarda onları arar, kendileriyle ilgilenirse, bu görevlimiz caminin imam-hatibi olur. Eğer bulunduğu mahallede ve köyde yaşayan tüm insanları kendi görev alanı içinde telakki eder, onlarla irtibat sağlar, onların çocukları ile, sosyal, ekonomik, manevi sorunları ile ilgilenirse, bu durumda mahallenin imamı olur. Ebeveynlerimizin bizler için öngördükleri saf ve samimi hedef, mütevazı ve kendilerine göre çok ileri bir noktadaydı. Onlar bizim, hayatta mağdur olmadan, güvenli bir gelire sahip olmamızı, bunun yanında dinimizin gereklerini yerine getirerek ahirette de kaybedenlerden olmamamızı hedeflemişlerdi. Şimdi bu hedeften ileri gitmek veya gitmemek tamamen kendimize bağlı. Kendi şahsi ihtiyaçları peşinde koşan sıradan bir insan mı, topluma hizmet eden, mahluka hizmet etmeyi hakka hizmet kabul eden bir insan mı, namaz kıldırıp mihrap imamı olmak mı, mahalle imamı olmak mı, kürsü vaizi olmak mı, herkesin hocası olmak mı? Karar ve icraat tamamen bize kalmış, tabi bir de ahiretin hesabı.”
ANTALYA İL MÜFTÜLÜĞÜ DİN GÖREVLİLERİNE SEMİNER VERDİ.

Antalya İl Müftülüğü din görevlilerine "Şehir, Dini Hayat Ve Din Görevliliği" konusunda seminer verdi. 
Sunumunu İl Müftü yardımcısı Mustafa Aydın’ın yaptığı seminerde konuşan İl Müftüsü Ahmet Çelik, “Bugün hizmet çeşitliliği ortaya çıkmıştır. 20, 30 sene önceki yöntemlerle bu hizmeti götüremeyiz. Bilgi ve teknoloji çağında yaşıyoruz. Algılar değişti. Dolayısıyle biz bugün ‘Ben nasıl hizmet üretebilirim/’, ‘Ailelere, çocuklara ve gençlere nasıl yardımcı olabilirim/’ bunun düşüncesi içerisinde olmamız gerekiyor” dedi.
Seminerin konuşmacısı Diyanet İşleri Başkanlığı Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü Uzmanı Ahmet Çekin din görevliliğinin bir meslek dalı olduğu vurgulayarak, “Meslek seçimine çeşitli faktörler etki etmektedir. Bunlardan birisi, belki de en önemlisi, 10 yıl üzeri din hizmeti olan Başkanlık personelinin çoğunun ailelerin tercihi ile din hizmetine yöneldiklerini söyleyebiliriz. 1997 yılından sonra mesleğe yönelenlerde ise sistemden kaynaklanan bir zorunluluk olduğu görülmektedir” dedi.
Gözlemlerine göre din hizmetleri sınıfında çalışan personelin büyük çoğunluğunun köyde doğduğunu, ilkokulu köyde okuduğunu ve sonra ise 70'li yıllarda imam hatip okullarında okumuş kimselerden oluştuğunu belirten Çekin, “Bu süreç; henüz Türkiye'de toplumun yarıdan fazlasının köyde yaşadığı, köyler ile şehirlerarasında ulaşım imkanlarının kısıtlı olduğu, telefon, televizyon, bilgisayar, elektrikli ev aletleri gibi teknik imkanların bulunmadığı ve köylünün şehir ve şehir hayatı hakkında henüz yeterli bilgi ve malumata sahip olmadığı bir dönemdir” diye konuştu.
“Bugünkü şartlar itibarıyla, anne ve babalarımızın bizim için belirlediği veya hayal ettiği hedeflerin gerçekleşmiş olduğunu görebilmekteyiz” diyen Çekin sözlerine şöyle devam etti:
”Yani onların evlatları olarak bizler hem bir maaşa sahibiz, hem emeklilik hakkımız var, hem sağlık hizmetlerinden istifade ediyoruz, bir de namazımızı cemaatle eda ederek dini mükellefiyetlerimizden en önemlilerinden birisini yerine getiriyoruz. Ancak yaşadığımız hayat şartları, toplumsal beklentiler, toplumun geçirdiği değişimler bakımından biz din görevlileri için anne babalarımızın kendi zihinsel ve toplumsal dünyalarında çerçevesini belirledikleri bu ufuk çizgisiyle iktifa edebilir miyiz? Bu çizgiyle zamanın ruhunu yakalayabilir miyiz? Maaş almamız ve diğer haklara sahip olmamız bizi hayatta mutlu edecek yeterli güdüler midir? Bizi yetiştiren, bize eğitim imkânı sağlayan, burs veren, yatılı okutan, yurt dışına gönderen, hacca gönderen ve daha birçok imkan sunan mensubu bulunduğumuz Diyanet kurumuna karşı, topluma karşı ve kendisini doğru bir şekilde anlama, yaşama ve diğer insanlara da tebliğ etme sorumluluğu taşıdığımız dinimize karşı görevimizi layıkı veçhile yerine getirebiliyor muyuz? Bu soruyu sormak ve bunun cevabı üzerinde kafa yormak bugün boynumuzun borcu olarak orta yerde durmaktadır.”
Bugün anne ve babaların kendilerini din hizmeti mesleğine yönlendirirken gözettikleri ana amacın gerçekleştiğinin açık olduğunu da sözlerine ekleyen Çekin, “Tarihsel süreç açısından bir kıyaslama yaparsak Başkanlık mensupları ve din görevlileri olarak yakın ve uzak tarihimizde bu mesleği yapan geçmişe göre çok daha iyi maddi koşullara sahip olduğumuz ortadadır. Hatta meslekte kıdemlilerimiz tarafından daha iyi anlaşılacağı üzere, din hizmetine talip olurken beklediğimiz hayat standartlarını bugün büyük oranda aşmış bir durumdayız. Elimizde bir araştırma sonucu olmamasına rağmen, gözlemlerimize dayanarak söyleyebiliriz ki, din hizmeti yapanlarımızın önemli bir kısmı bugün, modern ve müreffeh bir hayatın en temel enstrümanları arasında sayılan ev, araba, bilgisayar yanı sıra, sağlık ve eğitim imkânlarına sahiptir. Bunlar uzak değil 25 sene öncesinde sadece bir hayaldi. Bugün bu imkanlara sahip bulunmaktayız. Bu imkanlara karşılık, bugün sadece resmi görevimizle yetinebilmek bize büyük bir vebal yüklemektedir. Çünkü hademe-i hayrat olarak bugün çok daha fazlasını yapmak mecburiyeti ile karşı karşıya olduğumuzu düşünmekteyim” şeklinde konuştu.
Bugün namazını kıldırıp maaşını alan bir imam-hatibin, mihrabın imamı olduğunu ifade eden Çekin, sözlerini şöyle sürdürdü:
”Eğer bu imam camiye gelen cemaate ilgi gösterir, onlarla hasbihal eder, yapabileceği yardımları onlardan esirgemezse, hastalıklarında, mutlu günlerinde ve diğer zamanlarda onları arar, kendileriyle ilgilenirse, bu görevlimiz caminin imam-hatibi olur. Eğer bulunduğu mahallede ve köyde yaşayan tüm insanları kendi görev alanı içinde telakki eder, onlarla irtibat sağlar, onların çocukları ile, sosyal, ekonomik, manevi sorunları ile ilgilenirse, bu durumda mahallenin imamı olur. Ebeveynlerimizin bizler için öngördükleri saf ve samimi hedef, mütevazı ve kendilerine göre çok ileri bir noktadaydı. Onlar bizim, hayatta mağdur olmadan, güvenli bir gelire sahip olmamızı, bunun yanında dinimizin gereklerini yerine getirerek ahirette de kaybedenlerden olmamamızı hedeflemişlerdi. Şimdi bu hedeften ileri gitmek veya gitmemek tamamen kendimize bağlı. Kendi şahsi ihtiyaçları peşinde koşan sıradan bir insan mı, topluma hizmet eden, mahluka hizmet etmeyi hakka hizmet kabul eden bir insan mı, namaz kıldırıp mihrap imamı olmak mı, mahalle imamı olmak mı, kürsü vaizi olmak mı, herkesin hocası olmak mı? Karar ve icraat tamamen bize kalmış, tabi bir de ahiretin hesabı.”

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve bakayrinti.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.